3 sonuçtan 1 ile 3 arasý

Konu: Allah’ý Tanýmak

  1. #1
    Muhammed AskSairi - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Yer
    Hollanda
    Mesajlar
    2.608
    ALLAH cc razý olsun / Teþekkürler
    347
    208 Konusuna 236 Teþekkür Almýþ
    Tecrübe Puaný
    10

    Standart Allah’ý Tanýmak

    Allah’ý Tanýmak

    Ahlaki ve deðersel konular alanýnda yer alan insanýn ihtiyari sýfat ve fiillerinin ilintilerindeki mevzular bazý alýnacak üç bölüme ayrýlabileceklerini, bunlarýn ilkinin Allah ile ilgili, ikincisinin bizzat insanýn kendisiyle ilgili ve üçüncüsünün de Allah’ýn yaratýklarýyla ilgili þeylerle baðlantýlý olduðunu daha önce söylemiþtik.
    Birinci bölümden, burada Yüce Allah ile ilgili olarak belirtilen insanýn ilk nefsani fiili imandýr. Daha önce imanýn diðer fiillerin ve ahlaki sýfatlarýn deðer kökü sayýldýðýný belirtmiþtir. Ayný þekilde imanýn hakikatinin bir çeþit ihtiyarý nefsani fiil olmasý hasebiyle ahlak alanýnda ve ahlaki bahisler arasýnda yer aldýðýný söylemiþtik. Ayrýca insan nefsinde imanýn tahakkuk etmesi için imana konu olan þeyin tanýnmasýnýn gerekli bir þart olduðunu ve bilginin de genellikle ihtiyarý yollardan hasýl olmasý nedeniyle ahlaki deðerli fiiller kategorisinden sayýlabileceðini anlatmýþtýk. Bundan dolayý, netice alýyoruz ki Allah, peygamberlerin gönderilmesi kitaplarýn yollanmasý, haþrolma ve hesap gibi imana konu olan unsurlara yönelik bilgi elde etmek, nefiste imanýn oluþmasý için gerekli bir þarttýr. Nitekim iman da diðer ahlaki deðerlerin gerekli þartý, kökü ve esasýdýr.

    Bundan dolayý, hepsinden önce diðer konularýn ekseni olan yüce Allah’a yönelik bilgi ve marifet elde etmek hususunda araþtýrma ve incelemede bulunmalý ve de bu alanda aþaðýdaki sorular gibi sorulabilecek sorulara yanýt vermeliyiz. Allah’ý tanýmadan maksat nedir? Allah’ý tanýmak nasýl hasýl olmaktadýr? Bu tanýmanýn deðeri nedir? Bunun zorluk ve engelleri nelerdir? Her þeyin önem ve deðer derecesini ve bu cümleden olmak üzere bu ilmi belirtmek onu elde etme yolunu açýklama ve onu korumanýn yönetimini engeller ve olumsuzluklarý inceleyerek baþkalarýnýn faydasýna sunmak ahlakýn ve ahlak bilgisinin görevidir.
    Allah’ý Tanýmak Nedir?

    Ýnsanýn Allah’ý tanýmasý huzuri tanýma ve husuli tanýma olmak üzere iki çeþittir. Ýnsanýn Allah’a yönelik huzuri tanýmasý da iki genel þekle ayrýlmaktadýr. Birincisi, fýtri derk veya fýtri olarak Allah’ý tanýmadan ibarettir. Bu baþlýk altýnda daha önce incelemede bulunmuþ ayeti ve fýtrat ayetinin belirtilen fýtri olarak Allah’ýn tanýmaya ve zayýf ve yarý bilinçli huzuri derke iþaret ettiðini sölyemiþtir. Huzuri ilmin fýtri þekli kazanýlacak/elde edilecek türden deðildir ve insanýn ihtiyar ve iradesi kapsamýnýn dýþýndadýr. Dolayýsýyla doðal olarak ahlak ilmi sahasýnda yer almamaktadýr. Fýtri derk, insanlarýn çoðunda salt yeri ve potansiyelden ibarettir; ona sahip olan kimse, kendi çabasýyla onu yeniden eyleme ve müphem halden bilinçli huzuri derk merhalesine ulaþtýrabilir.
    Ýkinci tür huzuri ilim ise insanýn kendi aktivitesiyle ona nail olduðu ve tekamül merhalelerini kat ettikten sonra bu açýk ve bilinçli huzuri ilmin feyzin kaynaðý tarafýndan kendisine verilme liyakatine erdiði ilimdir. Bu huzuri ilim de aþamalýdýr ve bir takým merhalelere sahiptir. Onun en son merhalesi, yaratýlýþýn nihai hedefi ve insani kemalin en yüce gayesidir. Gerçekte insanýn yaratýlýþ nedeni de bu noktaya ulaþmaktadýr. Bundan dolayý, ahlaki faaliyetler de kendi alanýnda bu hedefe kilitlenmeli ve insani kemalin bu noktasýna ulaþma yolunda yer almalýdýr. Kur’an ayetleri ve hadisler de görme, þuhud ve bakma gibi muhtelif tabirlerle bu hakikate iþaret etmekte ve Allah’ýn evliyalarýnýn diðer alemde ona nail olacaklarýna delalat etmektedir. Gerçekte ona nail olmakla onlar, ebedi saadeti elde etmiþlerdir. Nitekim ayette þöyle buyruluyor:
    “O gün bir takým yüzler Rablerine bakýp parlayacaktýr.”[1]
    Ve þöyle buyruluyor:

    “Böylece biz, kesin iman edenlerden olmasý için Ýbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”[2]
    Tabii olarak bu nihai merhale ve huzuri açýk derk de insanýn insiyatifinde deðildir ve bu, yüce Allah’ýn lütuf ve baðýþlanmasýyla ihlaslý kullara ve liyakatli insanlara verdiði bir þeydir. Elbette bu makama ulaþmanýn ve bu kemalin verilmesinin öncülleri bizim inisitayifimizde olacaktýr. Bu huzuri derk ve insani aþkýnlýða ulaþmak, insanýn ihtiyari fiillerinin neticesidir ki doðru bir tarzda yönlendirildiði taktirde oraya ulaþýlmýþ olacaktýr. Gerçekte bu kemalin verilmesi ihtiyari fiillerimizin bir bölümünün ödülüdür; iþler doðru ve uygun bir þekilde yapýldýðýndan bu ödül tam ve kamil olarak diðer alemde insana verilmektedir. Gerçi bu huzuri derkin daha düþük bir mertebesi, hal ve meleke suretinde bazen bu dünyada Allah’ýn evliyalarý için vücuda gelebilir.
    Bu yazýda, marifet ve Allah’ý tanýma konusunda müphem fýtri idrak ve açýk huzuri idrak olmak üzere yukarýda belirtilen iki huzuri idrakten hiçbirinin bahsimize konu olmayacaðýna dikkat etmeliyiz. Çünkü iki huzuri idrakten hiçbirinin inisiyatifimizde olmadýðýný, birincisinden ibaret olan fýtri huzuri idrakin temelde kazanýlacak/elde edilecek türden olmadýðýný, ikincisinin ise her ne kadar kazanýlacak/elde edebilecek türden olmasýna karþýn direkt olarak irademizin muhatabý olmadýðýný ve öncülsüz gerçekleþmediðini ancak ihtiyarý davranýþlar için en yüce hedef sýfatýyla söz konusu olacaðýný söylemiþtik.
    Bundan dolayý, bu yazýyla uygunluk arz eden ve bahsimizin konusu olabilecek mevzu iki husustan ibarettir. Birincisi, yüce Allah’a ve O’nun sýfat ve fiillerine yönelik elde edebileceðimiz, husuli, kanýtsal ve tahlilsel akli idraklardýr.
    Ýkincisi ise, insanýn nihai kemal merhalesi ve bilinçli huzuri idrake yakýnlaþmasýnda etkili olabilecek erdemli ihtiyari fiiller türüdür.
    Bu esas uyarýnca þöyle söylenebilir: Burada bahsimize konu olan husus, Kur’an-ý Kerim’de ve masumlarýn hadislerinde yer alan, akýl aracýlýðýyla ispat edilebilen ve tanýnabilen genel anlamýyla Yüce Allah’ýn varlýðý esasýný, tevhit sýfatýný ve diðer ilahi isim, sýfat ve fiilleri tastik etmeden ibaret olan husuli Allah’ý tanýma mevzusudur. Bu her þeyi içermektedir; öyle ki ilahi fiiller kategorisinde sayýlan Peygamberler vasýtasýyla gerçekleþen hidayet ve ahiret alemindeki hesap, ödül ve cezayý dahi kapsamaktadýr. Bütün bunlar Allah’ý tanýma konusunda yer almaktadýr.
    Allah’ý Tanýmanýn Deðeri

    Þimdi bu ahlaki bahiste bizim hedefimiz Allah’ý tanýmayý bu muhteva ile ve bu kapsamda ele almamýzdýr. Bizim sorumuz ise þudur: Allah’ý tanýma ahlak perspektifinde nasýl bir deðere sahiptir?
    Bu soruyu þöyle yanýtlýyoruz: Bütün ahlaki deðerlerin kökü, Allah’a imandýr. Ýslam açýsýndan bir iþ iman dürtüsüyle gerçekleþmeyene dek deðerli sayýlmayacaktýr. Ýman ise bilgi ve tanýmaya dayalýdýr. Öyle ki bilginin eksiklik ve çokluðu doðal bir þekilde imanýn eksiklik ve çokluðunda etkili olmaktadýr. Her ne kadar da insanýn bilgisi nitelikli ve derin olursa, imaný da o oranda nitelikli ve derin olur. Bu iki öncülün tabii neticesi, imanýn konusuna yönelik bilgi ve tanýma, ahlaki deðerlerin kök ve usulleri zümresinden sayýlmasýdýr. Ýmanýn az ve çok dozaja sahip mertebeli bir hakikat olmasý, niteliði ve gücü fazla olmasý oranýnda insaný daha fazla bir hareket ve çabaya, daha disiplinli davranýþsal bir düzene sevketmesi ve neticede insanýn ebedi kurtuluþ, felah ve saadetiyle ilgili olarak yüce deðerler yaratmasý gibi bilgi ve tanýma da bu ölçüde azlýk ve çokluðu olan bir dozaja sahiptir. Güçlü olduðu oranda imaný etkileme yoluyla, daha yüce bir deðer yaratýr ve insanýn ebedi saadetine ulaþmasýnda ve de hayatýndaki en temel deðer ve kemale varmasýnda derin bir etki oluþturur. Özetle daha yüce bir saadete ermek için insanýn imanýný daha bir güçlendirmesi gereklidir ve imanýn daha çok takviye edilmesi için de edebildiðince kendi bilgi ve tanýmasýný artýrmalýdýr. Elbette bu, diðer þartlarýn yanýndaki gerekli bir þarttan ibarettir.
    Allah’ý Tanýma ve Ýman Ýliþkisi

    Bir takým mefhumlar, zihni analiz ve tahlil ve akli kanýtlarý kullanma yoluyla hasýl olan husuli Allah’ý tanýmanýn bilimsel, felsefi ve kelami bir þekilde öne sürülen Allah’ý tanýmayla ilgili konular düzlemindeki önermeler bütününden ibaret olduðu söylenebilir. Bu örmeler, tarif edilmesi gereken özne ve yüklemlere sahiptir. Ayný þekilde kanýt getirmeyle insanýn teyit ve tasdikini alabilecek isnatlar bulunmaktadýr. Yani bir matematik problemi hakkýnda düþünüp onun çözümünü bulmamýz gibi. Allah’ý tanýmayla ilgili konu ve sorular hakkýnda da ayný þekilde düþünmeli ve düþünce gücüyle o sorularý yanýtlamaya ve onun kör düðümlerini çözmeye koyulmalýyýz. Gerçi baþka bir açýdan Allah’ý tanýma konusu ile sayýsal bilimler fark etmektedir. Çünkü sayýsal bilimlerin insan hareket ve davranýþlarýnda, onun insani ve ahlaki tekamül sürecinde bir fonksiyonu bulunmamakta ve bir çok yerde unutulmaya maruz kalmaktadýr. Elbette iþ ve meslek açýsýndan günlük bu bilimle temas halinde olan bir kimse bunun istisnasýdýr. Örneðin genellikle iþi gücü matematikle meþgul olmak olan bir mühendis veya bir muhasebeci, pratikte ve sahip olduklarý iþ ve meslek gereðince her gün zorunlu olarak matematik kaidelerini ve sayýsal formülleri kullanacaklardýr. Neticede bu bilim onlarda canlý ve aktif halde olacaktýr. Oysa çoðu sayýsal problemleri halletmiþ ve onlarý çözmeye gücü olan fertlerin bir çoðunun hayatlarýnda sayýsal bilimlerin önemli bir rolü olmasýndan ötürü genellikle ona sýrt çevirmektedirler.
    Allah’ý tanýma konusu, bizim ahlaki, insani ve manevi geliþimimizde etkili olan bir ilimdir. Ama onu fazla kullanma ve önemsemenin kendisinin canlý etkili ve aktif olmasýndaki tesiri, týpký sayýsal bilimler ve matematik gibidir. Eðer biz Allah’ý tanýmakla ilgili felsefi, kelami önermeleri ve onun kanýtlarýný bir defa okur, görür ve hatta iyi anlarsak ve gerçekte kesin deliller yoluyla Allah’ýn varlýðý bize açýkça ispatlanýrsa ama onu zihinde arþivledikten sonra pratikte ondan gaflet edersek gerçekte, ilahi konularý halletmiþizdir. Lakin bu bilgi canlý deðildir, hayat ve tekamülümüzde göz alýcý bir etki oluþturmaktan yoksundur. Eðer günlük ve tekrar ederek ona yönelir ve uygun fýrsatlarda ona müracaat edip o bilgileri kendi bilinçli zihnimizde hazýr hale getirmeye çalýþýrsak, doðal olarak bu durumda Allah’ý tanýma bizde canlý ve aktif olacaktýr. Pratik hayatýmýz, davranýþsal düzenimiz, manevi ve ahlaki tekamülümüz ve insani yüceliþimizde rol ifa edecektir. Günlük iþ ve çabalarýmýza cihet verecektir. Bu Kur’an’ýn üzerinde ýsrar ettiði Allah’ý tanýmadýr:
    “Müminler saadete ermiþlerdir. Onlar namazda huþu içindedirler. Onlar boþ þeylerden yüz çevirirler. Onlar zekatlarýný verirler. Ve onlar ýrzlarýný korurlar.”[3]
    Kur’an’da oldukça göze çarpan bu gibi ayetler gerçekte Allah’ý tanýmanýn canlý ve aktif bir halde olmasýndan kaynaklanan imanýn canlý olmasý ve pratik etkisi üzerinde ýsrarla durmaktadýr.
    Bundan dolayý, bilgi ve tanýma iki açý ve kanaldan insanýn tekamülünde etki býrakabilir: Birincisi, nitelik cihetindendir; yani insanýn bilgisi ne kadar daha kesin, saðlam, aydýn olur ve kuþku sarsýlma, þüphe ve müphemlikten yoksun olursa ve deyim yerindeyse yakin mertebesine ulaþýr ve yakin mertebesi artarsa, bu oranda daha güçlü bir imana, yüce bir inanca ve daha geniþ ve derin pratik bir baðlýlýða sahip olacaktýr.
    Ýkincisi ise þundan ibarettir. Ýnsan elde ettiði bilgiye yönelik edebildiðince önem vermeli, defalarca ona müracaat etmeli ve kendi pratik ve günlük hayatýnda onun etkili olmasýna çalýþmalýdýr. Böyle olduðu taktirde tabii bir þekilde böyle bir bilgi unutulmaya yüz tutmayacak ve içimizde canlý, aktif ve etkili bir imaný muhafaza edecektir. Bundan dolayý, bilginin mertebeleri ve ona yönelmenin tekrar edilmesinin imanýn geliþimi, saðlamlaþmasý, kalýcýlýðý, ömrü ve görkemi hususlarýnda bir çok etkisi olacaktýr. Ýþte tam burada Kur’an’ýn neden özellikle ilim ve marifetin faziletine vurguda bulunduðunu anlýyoruz. Zira ilmin fazileti hakkýnda gelen ayetlerle ilgili olarak açýkça denebilir ki onun en kamil ve açýk reel örneði Allah’ýn zatýna, fiillerine ve sýfatlarýna yönelik olanýdýr. Bu bilgi, kesinlikle mutlak ayetlerdeki ilmin reel örneklerindendir. Ayrýca sadece bu çeþit ilmin kastedildiði ayetlerde mevcuttur. Onun fazilet ölçüsü ve üstünlük kriterlerinin de imana ve o kanaldan insanýn davranýþlarýna, hareket biçimine dünyevi ve ebedi saadetine býraktýðý etki ve insanýn maddi, manevi, ferdi ve toplumsal ideal ve doðru hayat ve yaþamýna kaynaklýk etmesidir. Yüce Allah bu hususta þöyle buyuruyour:
    “Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek þeye çaðýrdýðý zaman icabet edin”[4]
    Allah’ý Tanýmanýn Yolu

    Þimdi Allah’ý tanýmanýn mefhumu, onun iman ile iliþkisi ve taþýdýðý yüce deðer açýklýða kavuþtuktan sonra þu soru sorulmaktadýr: Ýnsan nasýl Allah’ý tanýmaya ve bu deðerli bilgiye ulaþabilir?
    Bu soruya yanýt bazýnda bilimsel önermelerin iki türlü olduðunu söylüyoruz: Bir grup önermeler apaçýktýr; salt bu önermelerin özne, yüklem ve irtibatýný tasavvur etmek, insanýn onu tasdik etmesi için yeterlidir. Ama bir önerme apaçýk olmadýðý, düþünmeye ve tahlile ihtiyaç duyduðu zaman, belirtilen tasavvurlar tek baþýna insanýn tastiklemesine kaynaklýk edemezler. Böyle bir durumda tasdik etmeyi gerçekleþtirmenin mantýklý yolu, önermenin özne, yüklem ve irtibatýnýn tasavvur edilmesinin yanýnda onun ispat edilmesi için kanýt getirmemizdir. Elbette bizim için bilgi elde etmenin yolu, akli kanýta özgü deðildir. Ýnsanýn bilgisine konu olan deðiþik mevzulara uygun olarak bilimsel konularda deneyimden tarihi konularý nakletmeden ve fýkhi konularda masumlarýn sözlerinden… vb. deðiþik baþka yollardan da bazen yararlanýlmaktadýr. Bunlarýn her biri kendi yerinde, kendileriyle ilgili konularda bilgi kazandýrmaktadýr. Ama Allah’ý tanýma konusunda birden fazla bir yol mevcut deðildir ki o da akli kanýttan ibarettir. Konu Allah’ý tanýmak olduðu vakit, böyle bir konuda baþkalarýnýn ve hatta Peygamber ve yahut Ýmamlarýn sözlerine dayanmamýzýn anlamý yoktur. Ayný þekilde duyusal deneyim yöntemiyle de bu bilgiyi elde etmek mümkün deðildir. Bundan dolayý Allah’ý tanýmak için mevcut olan tek yol, akli kanýt olacaktýr. Açýk olduðu üzere daha önce de belirtildiði gibi buradaki bahsimiz husuli yöntemle Allah’ý tanýma hakkýnda olup akli istidlal ve kanýt yoluyla hasýl olmayan ve kendisine ulaþma yolunun nefsin üzerinde odaklaþma, onunla cihat etme ve Allah-u Teala’ya ibadet etmeden ibaret olan huzuri tanýma yöntemi deðildir.
    Husuli yöntemle Allah’ý tanýma düzleminde açýk ve ikna edici kanýtlar mevcuttur. Biz, burada onlarý beyan edeceðiz. Onlar hakkýnda bilgilenmek istenirse kelam ve felsefe gibi ilgili ilimlere müracaat edilebilir. Bu alanda hatýrlatmamýz gereken tek þey þudur: Allah’ý tanýma kanýtlarý, genellikle bir takým öncüller, usuller ve varsayýmlara dayanmaktadýr. Söz konusu kanýtlarý gerçek bir þekilde anlamak, bu öncülleri anlamaya baðlýdýr. Bu öncülleri de anlamak, mantýk, kelam ve pratik felsefeyle irtibatlý ve haþir-neþir olmakla mümkündür. Bu yüzden, bilgisiz ve belirtilen ilimlerden bir duyumu olmayan fertler için bu konularýn anlatýlmasý ve kanýtlarýn getirilmesi, fayda vermemekle beraber bazen zararlý da olabilir ve cevabýný çabuk anlamayacaklarý þüpheleri zihinlerinde oluþturabilir. O halde öðretimde öðrencinin anlama düzeyini göz önünde bulundurmalý, ilgili konularý onun idrak kapasitesi ve anlama düzeyinde riayet ederek kendisine öðretmeli ve yanýtý güç olan zor þüpheleri dile getirmekten kaçýnmalýyýz. Böylece Allah korusun onun hidayetine vesile olmak yerine sapmasýna neden olmaktan sakýnmalýyýz.
    Allah’ý tanýmak ve ilahi marifetleri elde etmek için en iyi yöntemin velileri, peygamberlerin ve hepsinden daha iyi olan semavi kitap Kur’an’ýn yöntemi ve yüce Allah’ýn beyaný olduðu söylenebilir.
    Allah’ý tanýtma düzleminde insanlarýn geneli için bu yöntemlerde istifade edilebilir. Elbette maksadýmýz, kelami ve felsefi bahislerin deðerini azaltmak deðildir. Bilakis bu gibi konular, zihinleri güçlü ve felsefe ve kelam ile aþina olan halktan özel bir kesim için faydalý olacaktýr. Halkýn geneli için bu geçerli deðildir. Elbette baþkalarýnýn þüphe oluþturduklarý yerde de bu konularýn dile getirilmesi zorunluluk addetmektedir. Ama normal seviyedeki fertlerin ilk öðrenimlerinde Allah’ý tanýmak, felsefi karmaþýk konularýn dile getirilmesi ve onun güç kavramlarýný anlamaya baðlý deðildir; yani bunlarý anlamaya güç yetiremeyenlerin Allah’ý tanýma konusunda ümitsizliðe düþmeleri diye bir þey söz konusu deðildir. Netice alýyoruz ki Allah’ý tanýmanýn yolu, akli kanýt getirmekten geçmektedir ve Kur’an’da Allah’ý tanýma ve inançsal konular alanýnda insanlarýn akýl ve düþüncelerini ikna etmek için kanýt ileri sürmektedir.
    [size=18pt]صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ[/size]bakara 18<br /><br />Saðýrdýrlar dilsizdirler kördürler artýk onlarýn dönüþü yoktur

  2. #2
    Muhammed AskSairi - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Yer
    Hollanda
    Mesajlar
    2.608
    ALLAH cc razý olsun / Teþekkürler
    347
    208 Konusuna 236 Teþekkür Almýþ
    Tecrübe Puaný
    10

    Standart Cevap: Allah’ý Tanýmak

    Allah’ý Tanýma Dürtüleri

    Þimdi konunun bu noktasýnda sorulma ve incelemeye layýk bir baþka soru akla gelmektedir: Hangi etken ve dürtüler, insaný Allah’ý tanýma yolunda adým atmaya ve O’nun hakkýnda bilgi elde etmek için çalýþmaya sevk etmektedir? Bu soruya ahlak ilmi açýsý noktasýndan yanýt vermek son derece büyük bir öneme sahiptir. Zira insan, böyle etken ve dürtüleri tanýyýp onlarý takviye ederek kendisini veya baþkalarýný Allah’ý tanýma hususunda daha fazla bir çabaya sevk edebilir veyahut onlarý tanýtma, teyit etme ve tahrik etmeyle baþkalarýný otomatik olarak bilgi elde etmeye yönlendirebilir. Bundan dolayý bir ahlak öðretmeni için bu dürtüleri tanýmanýn zorunluluk addettiði söylenebilir. Nitekim onlarý takviye ve tahrik etme yollarýnýn öðrenilmesi de lazýmdýr. Bu yüzden burada biz, imkanlarýn el verdiði oranda yukarýdaki soruyu yanýtlamak için bu etken ve dürtülerin bazýlarýný incelemeye tabi tutacaðýz.
    A- Bütün bilimler ve insanýn tüm bilgi ve tanýmalarý sahasýnda olumlu etkisi olan dürtülerden biri de hakikati isteme fýtratýndan ibarettir. Yüce Yaratýcý insaný öyle bir þekilde yaratmýþtýr ki o, fýtri olarak ve kendi içinden gerçekleri tanýmak istemekte, sürekli bu yitiðini bulma düzleminde sorular sormakta, çeþitli alanlarda ve muhtelif konulardaki meseleleri halletme peþinde bulunmaktadýr. Ýnsanýn þimdiye kadarki marifet ve bilim alanýndaki göz alýcý geliþiminin sýrrý da budur. Ýnsan, günbegün daha çok dallara ayrýlan felsefe, muhtelif bilimler ve deðiþik uzmanlýk branþlarýný vücuda getirmiþ ve bu yoldan da icat ve keþiflere, hayatta ilerleme ve yücelmeye ulaþmýþtýr.
    Hakikat istemi, her insanýn içinde kökü olan fýtri ve cebri bir meyildir. Bunun için bazen merak güdüsü tabiri de kullanýlmaktadýr. Bu eðilim, hangi isimle kendisini anarsak analým, gerçekte insan hakikatinin bir parçasýdýr. Ýnsan fýtrat ve organizmasýnda ve onun varlýk derinliklerinde kökü bulunmaktadýr. Ondan gaflet ettiðimiz vakit, gerçekte kendi insaniyetimizin bir bölümü ve varlýðýmýzýn bir parçasýndan gaflet etmiþ oluruz. Bundan dolayý, insanýn insaniyet ve insani yetkinliði, gerçekleri araþtýrmayý ve onlarý derk etmeyi gerektirmektedir. Eðer insan bu iþte aksaklýk yaparsa, gerçekte kendi insaniyeti darbe yemiþ olur ve hayvaniyet ve ondan aþaðý bir dereceye kadar alçalýr.
    Bundan dolayý biz daha genel, geniþ ve derin olacak insanda bulunan “hakikat istemi” ve “kemal istemi” arasýnda bir bað kurarak veya þöyle dersek daha iyi olur. Bu iki eðilim arasýnda mevcut olan gerçek baða yönelik bilinç ve þuur vermeyle fertleri bu alanda daha çok çabalamaya ve aktif olmaya sevk edebiliriz. Çünkü hiçbir insan, eksik olmayý, hayvaniyet bataklýðýna sapmayý ve insaniyet ve insani kemalden uzak olmayý istemez. Eðer hakikatleri derk etmede taksirde bulunmanýn manasýnýn bu olacaðýný insan anlarsa, alçalmanýn önünü almak için edebildiði oranda çalýþma ve çabasýný artýracak bir takým sorular soracak ve yanýt istemeye veya meselelere yanýt vermeye hazýr hale gelecektir. Doðal olarak en önemli köklü sorulardan biri de þu olacaktýr: Evrenin bir yaratýcýsý var mýdýr? Eðer varsa, onun sýfat ve fiilleri nelerdir?
    Elbette bu güdünün bütün fertlerde gerekli iþlevi yoktur; bilakis toplumda bu dürtünün kendilerinde güçlü olduðu salt, fýtri tahrik ve hakikati isteme hedefiyle ilim, marifet ve gerçeði anlamanýn peþinde gidenler sýnýrlý bir gruptan ibarettir. Tevhit, Allah’ý tanýma ve ilgili konular gibi marifetleri elde etmenin peþinde olan kimselerde hakikat istemi dürtüsünde eklenmesi gereken en azýndan baþka dürtülerinde olmasý ve onu takviye etmesi gereklidir. Böylece bu yolda adým atmaya güç yetirebileceklerdir. Büyük bir azmi olan, hakikatleri onlarýn baþýnda da varlýðýn yaratýcýsýný salt hakikati anlamak ve kendi bilgisini artýrmak için araþtýrmaya tabi tutmak isteyen kimseler oldukça azdýr.
    Kur’an’da bir çok yerde hakka ve hakikate vurguda bulunmasýnýn bizim sözümüze bir teyit teþkil ettiði bu özenin Kur’an’ýn insandaki bu eðilimin varlýðýný kabul ettiðine dair delil olduðunu ve ona terbiyesel önemli bir etken sýfatýyla dayanmayý benimsediðini söyleyebiliriz. Bu yüzden aþaðýdaki þu ayetlere rastlýyoruz:
    “Gerçek, Rabbinden gelendir, artýk kuþkulananlardan olma.[5]

    “Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düþtükleri gerçeði izniyle gösterdi.”[6]
    Bu ayet, hakkýn ne olduðu veya hangisinin olduðu hususunda ihtilaf edenlerin tümünün hakký talep ettiklerini göstermektedir.
    Ve þöyle buyruluyor:
    “Resûle indirileni duyduklarý zaman, tanýþ çýktýklarý gerçekten dolayý gözlerinden yaþlar boþandýðýný görürsün.”[7]
    “Rabbimizin bizi iyiler arasýna katmasýný umup dururken niçin Allah'a ve bize gelen gerçeðe iman etmeyelim?” [8]
    “Hakka götüren mi uyulmaða daha lâyýktýr, yoksa (tutulup) yola götürülmedikçe kendisi doðru yolu bulamayan mý?”[9]
    “Sen bize gerçeði mi getirdin yoksa þaka mý ediyorsun? dediler.”[10]
    Yukarýdaki ayetler, insanda böyle bir eðilimin varlýðýný varsaymýþ ve böyle bir eðilimin varlýðý düzleminde bu yoldan muhtelif þekillerde hak hakkýnda söz söylemektedir; zira insanda böyle bir eðilim olmadýðý taktirde, realitede hakka bu tip bir vurguda bulunmak manasýz olacaktýr. Bu eðilimin varlýðý geçitinden hakkýn reel örneðin teyin edilerek kendi özel hedeflerine doðru ona cihet verilmektedir. Baþka bir ifadeyle Kur’an-ý Kerim, insanda hakka yönelik fýtri iki yoldan onu takviye ve teyit etmekte ve de yönlendirmektedir Birincisi, bu eðilimin üzerine el koyma yolundan insaný onun varlýðýna yönelik uyarmak ve duyarlý kýlmak, onu tahrik ve dürtmektir. Ýkincisi, bu eðilime konu olan þeyin, cihetinin hakikatleri tanýmaya yönelik insan hareket ve faaliyetlerinin ve onlarýn en büyük ve yücesi olan Yüce Allah’ýn varlýðýnýn daha açýklýða ve belirginleþmesine neden olan hakkýn reel örneðini tayin etme ve onu tanýtma yolundadýr.
    B- Ýnsanda bulunan ve bu bahse uygun olarak kendisine iþaret edilebilecek diðer bir dürtü de kendini sevmektir. Kendini sevmek, güçlü deruni bir etken rolüyle insaný kendi kemallerinin peþinden gitmeye, kendinde insani fazilet ve erdemi korumaya iter. Felsefe ve nefis ilmi açýsýndan kendini sevmenin (veya bencilliðin ve kendine tapmanýn) kýsýmlarýndan biri de bazen kendisinden “yücelik istemi” diye bahsedilen insanýn aþýrý bir þekilde insaniyetinin korunmasýný ve hayvanlardan farklý olmayý istemesidir. Ýnsani hayat ve yücelik ve de insaniyet makamý -kendisinde akletmenin ve akla dayalý seçim yapmanýn yersiz veya oldukça zayýf olduðu kör yasalara ve güdüsel cereyana dayalý hayvani yaþamýn aksine tamamýyla þuna baðlýdýr: Ýnsan yaþamý, saðlam akli temellere ve davranýþlarý akli seçimlere dayanmalý, ideoloji ve dünya görüþü çerçevesinde, makul ve mantýklý kalýp ve standartlarda belirginleþmelidir.
    Bundan dolayý insani yaþamda, insan davranýþlarý deðersel ve akli kalýplarda belirginleþmektedir. Onlar da akli tanýma ve bakýþlara ve hepsinin baþýnda yer alan Yüce Allah’ý tanýmaya dayanacaktýr. Baþka bir ifadeyle eðer insan Allah’ý tanýmazsa, gerçekte sahih ve akli bir dünya görüþüne sahip olmayacak ve makul bir dünya görüþünün olmamasý sebebiyle de doðru bir ideoloji sahibi olmaktan yoksun kalacaktýr. Bu surette sahih ve insani davranýþlar böyle biri tarafýndan sergilenemeyecektir.
    Bu düzlemde zarif ve ayný halde açýk bir tarzda bu hakikate vurguda bulunan, bilgisi olmayan akli ve mantýki kanun ve usullere göre yaþamýný sürdürmeyen kimseleri hayvanlar derecesine ve hatta hayvanlardan daha aþaðý ve sapmýþ bir dereceye indiren bir takým Kur’an ayetlerine rastlýyoruz:
    “Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoðunu cehennem için yarattýk. Onlarýn kalpleri vardýr, fakat onunla gerçeði anlamazlar. Gözleri vardýr, fakat onlarla görmezler. Kulaklarý vardýr, fakat onlarla iþitmezler. Ýþte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aþaðýdýrlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.”[11]
    Burada Kur’an ayetlerinin iki yerde kendisine deðindiði bir hakikati anýmsatýyoruz. Birinci yerde þöyle buyuruyour:
    “Allah katýnda yeryüzünde yaþayanlarýn en kötüsü, inkar edenlerdir. Onlar artýk inanmazlar.”[12]
    Ýkinci yerde ise þöyle buyuruyor:
    “Allah katýnda, yeryüzündeki canlýlarýn en kötüsü gerçeði akletmeyen saðýrlar ve dilsizlerdir.”[13]
    Þimdi eðer bu iki ayeti yan yana koyup tatbik edersek, imanýn yokluðunun bir çeþit batýni körlüðün, doðru bilginin bulunmayýþýnýn ve aklý kullanmanýn bir sonucu olduðu neticesini alýrýz. Bundan dolayý, imaný elde etmenin yolu, aklý kullanmaktýr. Böylece onun vesilesiyle bizde imanýn oluþmasýnýn zemininin meydana gelmesine dönük doðru bilgiye ulaþmamýz saðlanacaktýr.
    Gerçekte yukarýdaki ayetler gibi bu þekilde insani idraklere vurguda bulunan ve onun yokluðunu insaniyetin yokluðuyla eþ ve bir bilen ayetler, bu yolla insanlarý düþünceyi kullanma ve hak marifetleri elde etme yolunda çabalamaya sevk etmeye çalýþmaktadýr. Þu ayet bunun bir örneðidir:
    “Yoksa sen onlarýn çoðunun iþittiklerini veya kavradýklarýný mý sanýyorsun? Onlar sýrf hayvan gibi, hatta gidiþçe daha sapkýndýrlar.”[14]
    Gerçekte bu gibi ayetlerin insanýn yücelik istemi dürtüsü hususunda vurguda bulunduðu ve bu eðilimin insan doðasýnda kökü bulunmasýndan ötürü terbiyesel bir etken sýfatýyla insanýn geliþme ve yücelmesi yolunda ondan yararlandýðý söylenebilir. Yani insandaki kemale meyilli olmayý ve yücelik istemini hem tahrik ve takviye etme ve hem de onu sahih hedefine doðru yönlendirme gayesini taþýmaktadýr. Ayrýca düþünmemeyi idraki yetiler ve Allah’ýn beþere vermiþ olduðu yüce nimetlerden doðru bir tarzda istifade etmemeyi hayvani alçak makama düþme olarak deðerlendirmektedir.
    C- Bu alanda kendisine iþaret edebilecek ve bilgi elde etmeye etkili olabilecek üçüncü dürtü, hakký tanýma, nimet verene teþekkür etme ve þükürde bulunma fýtratýndan ibarettir. Saðlýklý bir fýtrata sahip her insan, bir insanýn iyiliðine maruz kaldýðý zaman, iyilik eden þahsa karþý kendisini borçlu hisseder ve bu iyilikten dolayý ona bir þekilde teþekkür etmeyi düþünür. Böyle bir temayülün, insan fýtratýnýn derinliklerinde kökü bulunmakta ve uygun ortamlarda kendi etkilerini göstermektedir. Elbette bazý etkenlerin bu eðilimin etkisini engellemesi veyahut bir takým hareket ve davranýþlardan ötürü insan fýtratýnda bir sapmanýn meydana gelmesi bundan istisnadýr.
    Ýnsan bu alemde fikir ve düþüncesi oranýnda ne kadar çok nimete sahip olduðu hakikatini anladýðýndan, düþüncesinin derinliði, dikkatinin çokluðu, çok önemli ve zarif incelik ve nimetleri daha iyi derk edebileceðini ölçüsünce kendini daha çok geniþ ve derin olarak nimetler içerisinde boðulmuþ görür. Doðal olarak burada insanýn aklýna þu soru gelir: Bu nimetler kimdendir? Ben hangi þahsýn ihsanýna muhatap olmaktayým? Ýþte burada kendisine nimet vereni tanýyýp nimetinin þükür ve teþekkürünü eda etmesi için hakký tanýma fýtratý onu bu alanda çabalama ve araþtýrmaya iten en güçlü etkenlerden biri olarak kendini gösterir. Veyahut onun için mümkün olursa, hatta bir þekilde bu ihsan ve nimetleri telafi etmeye çalýþýr. Gerçekte o, bu iþi kendi insani görevi olarak telakki eder. Buradaki bir kusur, kendisi için deruni bir rahatsýzlýk, vicdan azabý ve piþmanlýk getirecektir. Bu týpký banka aracýlýðýyla kendisine büyük bir miktar paranýn havale edildiði bir kimsenin paranýn sahibi ve havaleyi imzalayaný tanýmamasý gibidir. Böyle bir þahýs, fýtri olarak gücü yettiði oranda onu tanýmaya çalýþacaktýr. Bu hakký tanýma hissi, ya onu bulup bir þekilde bu iyiliði telafi edinceye yada onu bulmaktan ümitsiz oluncaya kadar böyle bir þahsý rahat býrakmayacaktýr.
    Gerçekte bu Allah’ýn insan organizmasýna koyduðu fýtri ve alýþýlarak elde edilmeyen bir eðilimdir. Bu, insan gerçeðinin bir parçasýdýr; öyle ki insan kendinde adeta bir eksiklik ve noksanlýk hissetmekte ve bunu ortadan kaldýrýp insaniyetini kamil kýlmak için çabalamaktadýr.
    Kur’an, insan organizmasýnda fýtri olan bu eðilimin varlýðýný varsaymakta ve bir etken olarak onu takviye etmeye ve yönlendirmeye koyulmaktadýr.
    “Ýyiliðin karþýlýðý ancak iyilik deðil midir?”[15]
    Gerçekte bu, Kur’an’ýn yanýtýný insanýn vicdan derinliklerinden talep ettiði sorular türündendir. Kur’an, bu soruyu insan fýtratýný uyandýrmak ve bu fýtri olan hakký tanýma temayülünü onda aktif hale getirmek için sormaktadýr. Bundan da öteye, eðer yüce Allah’ýn nimetlerini hatýrlatan ve nimetleri birer birer O’na isnat eden bir çok ayet üzerinde biraz dikkat edersek, bütün bu ayetlerin gerçekte þu hedefe yönelik olduðunu anlayacaðýz: Ayetler, insanýn hakký tanýma fýtratýnda terbiyesel bir etken olarak istifade etmek ve onu aktif hale getirecek, tahrik edecek ve cihetlendirecek insan þahsiyetini olgunlaþtýrmak ve kemale ulaþtýrmak istemektedir. Bir örnek olarak aþaðýdaki þu ayetlere iþaret ediyoruz:
    “And olsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattý?" diye sorsan, "Onlarý güçlü olan, her þeyi bilen yaratmýþtýr" derler. O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz. Ýþte siz de böyle diriltileceksiniz. Her sýnýf varlýðý yaratan O'dur. Gemiler ve hayvanlardan binesiniz diye size binekler var etmiþtir. Bütün bunlar; üzerlerine oturunca Rabbinizin nimetini anarak: "Bunlarý buyruðumuza veren ne yücedir; zaten bizim takatimiz bunlara yetmezdi; þüphesiz Rabbimize döneceðiz" demeniz içindir.”[16]
    Evet Yüce Allah bu nimetleri size vermiþtir. Asayiþte olmanýz için yeryüzünü size beþik kýlan O’dur. Ýlerleyebilmeniz için yollarý da sizin için düzenleyen O’dur. Binmeniz için gemi ve bineði hizmetinize veren O’dur. Böylece Allah’ýn nimetlerini hatýrlamalý, O’na teþekkür etmeli, O’nu anmalý ve O’na yönelmelisiniz.
    D- Hakký tanýma yolunda insaný çabalamaya yöneltebilecek diðer bir dürtü de yüce mertebeli bir makam ve kamil güçlü bir varlýða “yakýnlaþma temayülü”dür. Ýnsan þu düþüncededir: Eðer varlýk alemine bir tanrý hakimse, O’nun yönlendirmesiyle kendi kemaline ulaþabilir, O’nun buyruklarýna uymayla O’na yakýnlaþabilir ve rahmetinin civarýnda yer alabilir. Bu, O’nu tanýma gayesine dönük bir araþtýrma yapmak için kendi baþýna bir dürtüdür. Bu, gerçekte insanýn fýtri isteklerinden olup onun kendisini ve kemalini sevmesinden kaynaklanmaktadýr.
    Birazcýk bir dikkatle fertlerin günlük hayatlarýnda ve normal hareket, davranýþ ve söylemlerinde güçlü makam ve konuma sahip bir þahsa yakýnlaþma ve onunla iliþki kurma temayülünü iyice hissetmek mümkündür. Örneðin bir hadiseyi anlatacak gerçekte direkt veya endirekt olarak bir þahýsla irtibatlý olduklarýný belirten, önemli ve istenen bir mesele ve de sahip olduklarý olumlu bir özellik sýfatýyla bunu baþkalarýna anlatan, bununla iftihar eden ve gösteriþte bulunan fertleri çok görmüþüzdür ve böyle durumlar oldukça fazla meydana gelmektedir.
    Bundan dolayý, kamil mevcuda yakýnlaþma temayülü, insan fýtratýndan kaynaklanmaktadýr. Bu anlamda, eðer bir varlýk, bütün varlýklarýn üstünde ve mutlak kamil olursa, ona yakýnlaþma ile diðer varlýklara yakýnlaþma kesinlikle karþýlaþtýrýlamayacaktýr. Çünkü mutlak kemal mefhumunu aþkýn mebde ve varlýðýn yaratýcýsýnda yeniden tanýmak istersek, hak ve batýl sultan ve hükümdarlarýndan büyük alim ve bilginlere kadar dünyanýn bütün yüce þahsiyetlerini, güzellik ve zenginliklerin tümünü göz önünde bulundurursak, o ilahi mutlak kemal ile kýyaslandýðýnda bir þey hesap edilmeyecek ve engin bir denizin yanýnda küçük bir damla gibi kalacaktýr. Bu gerçeði, göz önünde bulundurarak, böyle yüce bir makama yakýnlaþma ile O’nun kullarý olan zahiri insani þahsiyetlere yakýnlaþma nasýl kýyaslanabilir ve O’na ibadet etme ve yakýnlaþma yerine diðerlerine yönelinebilir?
    Bu engin düþünce, insanda derin bir dürtü canlandýrmakta ve tahrik etmektedir. Bazen giderilmesi mümkün olmayan þiddetli bir susuzluk misali insaný o mutlak kemalin ardýndan irfan geçidinden geçip bu berrak ve tatlý sudan içerek elde ettiði marifet sayesinde susuzluðunu azaltmasý için arayýþa sürüklemektedir. Böylece tanýdýktan sonra O’nun dergahýnda bir makam elde etmek ve O’na yakýnlaþmaya O’nun rahmet civarýnda yer almak için insan O’na ibadet etmeye ve tapýnmaya koyulmalýdýr.
    Bu sade örneðin zikredilmesinin henüz yolun baþýnda olan kimseler için faydalý olduðu oldukça açýktýr. Ama yolu kat eden, yakýnlaþma ve yücelmenin bazý merhalelerine ulaþmýþ kimselerin doðal olarak böyle örneklere ihtiyacý olmayacaktýr.
    Þimdiye kadar belirttiðimiz þeyler, bu alanda insanda etkili olan en temel dürtülerdir. Gerçi burada anýmsatmalýyýz ki normal ve genel halk kesiminde bu dürtülerin ateþleme ve dürtülmesi güçlü deðildir. Ýnsanlarýn çoðunda hakký isteme, hakký tanýma veya yücelik istemi veyahut aþkýn bir varlýða yaklaþma dürtüsü tek baþýna büyük bir rol oynayamamakta ve onlarý Allah’ý tanýma hususunda harekete geçirememektedir. Elbette bu deðerlerin ve insani aþkýn dürtülerin etkisi altýnda kalan insanlarýn sayýlý ve az bir kýsmý bundan müstesnadýr. Böyle insanlar, salt hakikat istemi, hakký tanýmak, yücelik istemi ve sadece insanlarýn rabbi olan Yüce Allah’ýn dergahýna yakýnlaþmak ve orada bir makam elde etmek için çabalama ve arayýþa giriþmekte, Allah’ý tanýmasý ve O’na tapmaya doðru hareket etmektedirler. Elbette baþka dürtülerden de bahsedilebilir. Bu dürtülerin anlaþýlmasý daha kolay, etkileri daha somut ve kazanýmlarý daha peþin olduðu için, insanlarýn geniþ ve büyük bir kesiminde etkili ve hareket ettirici olabilmektedir. Çünkü onlarýn fayda ve zararý veya zevk ve elemi herkes için somut ve anlaþýlýr olacak ve de insanlarýn çoðunu kendi etkisiyle hareket ve çabalamaya sürükleyebilecektir. Biz burada onlardan bir kýsmýný dile getireceðiz:
    E- Ýkinci tür dürtülerden biri “menfaat istemi” dürtüsüdür. Ýnsanlar genellikle maddi menfaatleri elde etme ve zararlarý önlemede çaba olup bütün hareket, çalýþma, söylem ve eylemlerini bu esas üzerine düzenlemektedirler.
    Böyle bir dürtünün derin olarak etkisi altýnda olan insan, eðer Allah’a itaat etmeyle bir takým menfaatlere ulaþabileceði ihtimalini verirse, Allah’ý tanýmasý ve O’na itaat etmesi için bu ihtimalin onu çalýþma ve çabalamaya sürüklemesi yeterlidir. Bir menfaati elde etme ihtimalinin insaný bir çok acý ve zahmet ile ihtimalle insana dönerek netice ve menfaatlere ulaþma ümidiyle evrendeki gezegenleri keþfetmeye yöneltmesi gibi, Allah’ý tanýma hususunda da bu ihtimal daha açýk ve yetkin bir þekilde kendi etkisini býrakacak ve insaný Allah’ý tanýma konusunda araþtýrma ve incelemeye sevk edecektir.
    Ama soru þudur: Bu ihtimal, nereden ve nasýl insan zihninde meydana gelmektedir? Yanýt þudur: Peygamberlerin gelmesi ve taþýdýklarý bütün vaatler ile semavi kitaplarýn gönderilmesi, þu ihtimali insanlarýn zihninde meydana getirmeye yeterlidir: Gerçekte, Allah var olabilir bütün iþlerin baþý O’nun elinde olabilir, Allah’a itaat etmek insan mal ve bedeninde veya toplumsal konularda bir takým menfaatleri peþinden getirebilir, insanýn esenliðini artýrabilir, toplumda cinayet, tecavüz ve hýrsýzlýðý azaltabilir ve toplumda insanlarýn güvenlik, huzur ve asayiþini artýrabilir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da þöyle buyuruyor:
    “(O) ülkelerin halký inanýp (kötülüklerden) korunsalardý, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardýk.”[17]
    Evet bunlar ve bunlara benzer olasýlýk ve ihtimaller insanda “menfaat istemi” dürtüsünün -ki sürekli bu olasýlýk ve ihtimaller ile insaný tahrik etmektedir- onu Allah’ý tanýma hususunda araþtýrma ve düþünmeye, tartýþma ve incelemeye, okuma ve etüt etmeye, öðretme ve öðrenmeye ve bu deruni ateþi söndürmeye koyulmasýna dönük çabalamaya ve arayýþa giriþmesi için yeterlidir. Çünkü insan güçlü bir þekilde pozitivist olup duyusal idraklerin ve zahiri ve maddi zevklerin derin olarak etkisinde saklandýðýndan, kesinlikle bu dünyaya ait maddi menfaatlere yönelik dikkat, diðer aleme ait manevi yönlere yönelik dikkatten çok kendisini etki altýnda býrakacaktýr. Bu yüzden, terbiyesel düzlemde de bu etkenlerden güzel bir þekilde istifade edilebilir.
    F- Bu alanda genel düzeyde derin etki býrakabilecek ikinci bir dürtü de “acýdan kaçma” veya “elemi önleme” dürtüsünden ibarettir. Gerçekte bunun bundan önce belirttiðimiz menfaat istemi dürtüsüyle birlikte bir madalyonun iki yüzü sayýldýðý ve týpký onun gibi, insanýn duyusallýk eðilimi özelliðinden addedildiði söylenebilir.
    Ýnsan dünyevi dert, acý ve azaplardan güvenlikte olmak ve bu maddi dünyada ona pusu kurmuþ yýrtýcý hayvanlar, hastalýklar, savaþlar ve birçok tehlikelerden kaçmak için sürekli düþünmekte, plan kurmakta ve çabalamaktadýr. Bu dürtü onda o kadar güçlüdür ki en büyük insani güç, çaba, fýrsat ve sermayeleri kendine özgü kýlmaktadýr. Öyle ki yýkýcý atom bombalarýnýn kimyasal ve biyolojik silahlarýn yapýmýndaki devletlerin ve süper güçlerin silahlanma yarýþýnýn, önemli insani güç ve yeteneklerin harcanmasýnýn veya diktatörce hareketlere giriþmenin ve insani saygýnlýðý ayaklar altýna almanýn önemli nedenlerinden birinin de karþý taraftaki düþmandan ve tehlike, acý ve zararlardan korkma dürtüsü olduðu söylenebilir. Zira bu alanda bir aksamanýn olmasý durumunda bunlarýn insana yönelmesi ve onun emniyetini tehdit etmesi imkan dahilindedir.
    Bundan dolayý, bu güçlü bir etken olup insanýn güçlü boyutlarýndan biridir ki terbiyesel alanlarda ve insanýn tekamülüne cihet vermede iyi bir þekilde ona yaslanýlabilir. Hatta bu dünyaya özgü zahiri, yüzeysel ve maddi idraklerle uðraþý olan ve daha üstün idraklerden gafil olan halkýn gazeli ve insanlarýn çoðu hususunda insani aþkýn dürtülerinden çok bu yüzeysel ve daha somut olan dürtülerden istifade edilmesi gerektiðini söyleyebiliriz.
    Kur’an, “menfaat istemi” ve “acýdan kaçma”dan ibaret olan bu iki dürtünün varlýðýný insanda kabul etmiþ ve muhtelif düzeylerde ve çeþitli alanlarda insanýn yetiþtirilmesi ve terbiye edilmesi için o ikisinin varlýðýndan geniþ bir ölçüde istifade etmiþtir. Kur’an özellikle toplumsal boyutlarda daha çok “elemi önleme” ve “acýdan kaçma” dürtüsünü öneme haiz görmektedir. Bu türden ayetler Kur’an’da çok olduðundan detaylýca onlarý incelemek mümkün deðildir. Ama örnek olarak ayetlerden bir bölümüne burada yer vereceðiz:
    “Zinâ eden kadýn ve zinâ eden erkeðin her birine yüz deðnek (kýrbaç) vurun; Allah'a ve âhiret gününe inananlar iseniz Allâh'ýn cezâsýný uygulamada sizi, onlara karþý acýma duygusu tut(up engelle)mesin. Mü'minlerden bir grup da onlara yapýlan azâba þâhid olsun.”[18]
    Bu ayette acýdan kaçma dürtüsünden yararlanýlmýþtýr. Müslümanlarýn terbiye ve yetiþtirilmesi, Ýslam toplumunu temizlemek ve bozulmayla mücadele etmek için üç acý etkeninden istifade edilmiþtir. Birincisi, deðnek yeme acýsýdýr. Ýkincisi diðerlerinin onlara önem vermemesi ve acýmamasý acýsýdýr. Üçüncüsü ise, haysiyetin gitme acýsýdýr ki inananlardan bir grubun seyretmesiyle zina eden þahýs hususunda gerçekleþmektedir.
    “Allah'a ve Elçisine itâ'at edin, birbirinizle çekiþmeyin, yoksa korkuya kapýlýrsýnýz, devletiniz gider. Sabredin, çünkü Allâh sabredenlerle beraberdir.”[19]
    Ve þöyle buyruluyor:

    “Sebelilerin yurtlarýnda Allah’ýn kudretine bir iþaret vardýr: Saðlý sollu iki bahçe vardý. Onlara: "Rabbinizin verdiði rýzktan yiyin ve O'na þükredin. Ýþte hoþ bir þehir ve baðýþlayan bir Rab" denmiþti. Fakat onlar yüz cevirdiler; bunun için Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik, onlarýn bahçelerini, buruk yemiþli, ýlgýnlý ve içinde biraz da sedir aðacý bulunan iki bahçeye çevirdik. Ýþte böylece, inkarlarýndan ötürü onlarý cezalandýrdýk. Biz nankörden baþkasýna ceza mý veririz?”[20]
    Ve þöyle buyruluyor:

    “Gökte olanýn sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz? O zaman, yer, sarsýldýkça sarsýlýr. Gökte olanýn baþýnýza taþ yaðdýrmasýndan güvende misiniz? Benim uyarmamýn nasýl olduðunu yakýnda bileceksiniz.”[21]
    Ve þöyle buyruluyor:

    “Ey inananlar, Allâh'ýn size olan ni'metini hatýrlayýn, hani bir zaman size ordular gelmiþti de biz onlarýn üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediðiniz ordular göndermiþtik. Allâh, yaptýklarýnýzý görmekteydi.”[22]
    Ve bir ayette tümel bir kanun ve sünnet þeklinde þöyle buyruluyor:
    “Bu, Allah'ýn bir kavme verdiði nimeti, onlar kendilerini deðiþtirmedikçe deðiþtirmemesinden dolayýdýr.”[23]
    Bunlar ve birçok baþka ayet, fayda ve zarardan ibaret olan bahsimizin konusu iki dürtüyü insanda varsaymýþ, muhtelif içtimai ve ferdi alanlarda geliþme ve yetkinlik yolunda insanýn hidayete ermesi gayesiyle o ikisinin varlýðýndan istifade etmiþtir. Bizim buradaki sözümüz þudur: Fertlerin çoðunda yaygýn ve bununla birlikte derin ve etkili olan bu iki dürtüden onlarý çabalamaya, düþünsel ve idraki faaliyete yöneltme yolunda istifade edilebilir ve o ikisini aktif hale getirip yöneltmekle onlarý Allah’ý tanýma ve marifet yolunda ilerletmek mümkündür. Ýnsan kendi fayda ve zararýnýn bir kimsenin elinde olduðunu ve O’nun kendisini nimetlere boðabileceðini veya bela, acý ve musibetlere düçar kýlabileceðini bilirse, yahut bunun ihtimalini bile verirse, çabalamaya ve arayýþa giriþecektir. Zira onu tanýmak ve tanýdýktan sonra da onun lütuf, iyilik ve nimetlerine sahip olacak þekilde davranmak ve onun tarafýndan insana yönelebilecek öfke, gazap ve zararlardan korunmak isteyecektir. Kur’an özellikle bu düzlemde þöyle buyuruyor:
    “Allah'tan baþka; sana ne fayda, ne de zarar veremeyecek olan þeylere yalvarma! Eðer böyle yaparsan, o takdirde sen muhakkak zâlimlerden olursun. (diye emredilmiþtir) Eðer Allâh sana bir zarar dokundursa onu, yine O'ndan baþka kaldýracak yoktur ve eðer sana bir hayýr dilese, O'nun keremini de geri çevirecek yoktur. Hayrýný, kullarýndan dilediðine verir. O, baðýþlayandýr, esirgeyendir.”[24]
    Kur’an Ýbrahim’in dilinden zarif bir ifadeyle bu hususa vurguda bulunup þöyle buyuruyor:
    “Beni yaratan da, doðru yola eriþtiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduðumda bana O þifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanýlmalarýmý bana baðýþlamasýný umduðum O'dur.”[25]
    G- Bu alanda etkili olan ve iþlerliði olabilecek etken ve maddi dürtülerden bir diðeri de “ruhsal sükunet ve huzura olan meyil”dir. Ýnsan Yüce Allah’a inanma ve iman etmeyle kendisi için sanki saðlam bir sýðýnak, çok þefkatli ve güçlü bir yar ve yardýmcý, hami ve destekçi bulmuþ olur. Bu insanýn kendisini huzurlu hissetmesine ve kendisine güvenmesine yol açar.
    Ýnsanlarýn dünyasýnda gündemde olan ve günbegün daha fazla gündemi iþgal eden önemli konulardan biri de insanlarýn ruhsal acýlarýdýr. Ruhsal elem ve ýstýraplarý ortadan kaldýrmanýn ve onlarla mücadele etmenin yollarýný keþfetmek ve bu vesileyle insana ve insanlýk toplumuna bir hizmet etmek gayesiyle psikoloji alanýnda büyük çaplý araþtýrma ve incelemeler yapýlmýþtýr. Bizler ise Allah’a inanmanýn ve onunla ünsiyet kurmanýn inanmýþ bir þahýs için en büyük ruhi huzuru hediye getireceðini bilmekteyiz. Bizzat bunun kendisi, yitiklerini yani ruhsal huzurlarýný bulma hususunda çaba ve arayýþ içinde olan insanlara bu yolda adým atmalarý ve huzur veren Allah’ý aramalarý ve O’nu tanýmada gayret sarfetmeleri için önemli bir dürtü olabilir:
    “Ýyi bilin ki gönüller, ancak Allâh'ý anmakla huzur bulur.”[26]
    Bütün bu acý, elem ve ýstýraplara maruz kalan, önemli bir þekilde huzura temayülü olan, onu elde etmek için bütünüyle çabalamaya ve bir çok bedel ödemeye hazýr olan insanýn her ne kadar bu hakikate inancý olmasa da bir ihtimal düzeyinde bu yoldan da huzura ulaþabileceðine, insanýn çöküþ ve onun ruhunun yorulmasýna neden teþkil eden elem ve acýlarla mücadele edilebileceðine inandýðýný varsayarsak, bu ihtimal, Allah’ý tanýma yolunda onun ciddiyet ve çaba göstermesine sebep olacaktýr. Bazý kimseler için bu hakikat o kadar deðerlidir ki bütün varlýklarýný ve büyük servetlerini onu elde etmek için harcamaya hazýrdýrlar. Onu bulmak için bu yoldan gitmenin gerekliliðine dair zayýf bir ihtimal verseler dahi, çabalarýný bu yöne kaydýracaklardýr. Elbette Müslüman bir toplumda yaþayan, iman nimetine ve ilahi lütfün sayesinde nispi bir huzura sahip olan bizler, gerektiði þekilde bu sözün mefhumunu derk etmeyebiliriz. Ama iman nimetinden yoksun olan, yaþamý anlamsýz bilen, boþluk hisseden, kendileri için bir dayanak görmeyen, geleceði karanlýk ve bulanýk gören fert ve toplumlar, ýstýrap, vahþet ve kaygýlanmadan acý çekeceklerdir. Her ne kadar onlar için bütün maddi nimetler temin edilse de olmasý gerektiði þekilde huzura kavuþamayacaklardýr. Onlar küçük olaylarýn karþýsýnda bile güçlükle dayanmaktadýrlar. Onlarýn mukabilinde inanmýþ ve Allah’ý tanýyan bir þahýs ise olaylarýn karþýsýnda dimdik olup kontrolünü kaybetmekten uzaktýr. Nitekim bir hadiste þöyle buyruluyor:
    “Ýnanmýþ kimse tufanlarýn kendisini sarsamayacaðý yalçýn bir dað gibidir.”
    Bundan dolayý, henüz ilahi marifeti elde etmemiþ ama ciddi bir þekilde ruhi huzuru kazanma peþinde olan bir insan, en azýndan Allah'a tapmanýn ve O’nu anmanýn gönül huzuruna sebep olacaðý ihtimalini verdiði zaman, bir olasýlýk vesilesi sýfatýyla Yüce Allah ile ilgili bilgi elde etmeye koyulacaktýr.
    Ð- Diðer bir etken de beþeri menfaat ve maslahatlarýn kazanýlmasýdýr. Bozulmaya ve dejenerasyona müptela olan insanlýk toplumlarýnýn ve bazýlarýnýn bataklýða battýðý toplumlarýn tümü, acý içinde kývranmaktadýr. Reformistler ve düþünürler, bozulma ve çökmeden kurtulmak için bir yol bulmanýn düþüncesindedir. Þimdi eðer insana yol gösterebilecek bir Tanrý’nýn var olduðu ihtimalini verecek olurlarsa, gerçekte insanlýðýn yitiði olan bu varlýðý bulmak için kesinlikle O’nun peþine düþeceklerdir. Bu, insaný Allah’ý tanýma hususunda çabalamaya iten güçlü bir dürtüdür. Fertler, sosyal dertleri derk ettikleri ölçüde bu meydanda çaba sarf edeceklerdir.
    Elbette ilahi ve Ýslami toplumlarda da böyle düzensizlik ve sorunlar mevcuttur; ama birinci olarak, bu düzensizlikler Allah’tan habersiz olan toplumlarýn maruz kaldýðý bahtsýzlýklarla mukayese edildiðinde zikre þayan deðildir. Ýkinci olarak islami toplumlarýn problemleri de iman zaafýndan ve doðru tam olarak Allah’ýn buyruklarýna göre hareket etmemekten kaynaklanmaktadýr. Bu zaaf noktalarýnýn ortadan kaldýrýlmasý ve amelde dikkatin fazlalaþmasý oranýnda o problemler de ortadan kalkacaktýr.
    Bu konunun sonunda þu neticeye ulaþtýk: Ýnsanda muhtelif dürtüler onun Yüce Allah’ý tanýmasýna neden olabilmektedir. Onlarýn tümel usulleri ise þunlardan ibarettir: Hakikat istemi, kemal istemi, kendini sevme, hakký tanýma, faydayý elde etme ve zararý defetme dürtüleri Bunlardan bazýlarý da deðiþik dallara sahiptir. Bizler, onlarý tahrik ve takviye etme ve de onlara cihet vermeyle insanýn terbiye edilmesi, yetiþtirilmesi ve yücelmesi alanýnda faydalý bir çaba gösterebilir, onda marifet ve Yüce Allah’ý tanýmayý icat edebilir ve onun geliþim ve kemaline katkýda bulunabiliriz.

    [1] - Kýyamet suresi, 22 ve 23. ayetler
    [2] - Enam suresi, 75. ayet
    [3] - Mu’minun suresi, 1,2,3,4 ve 5. ayetler
    [4] - Enfal suresi, 24. ayet
    [5] - Bakara suresi, 46. ayet
    [6] - Bakara suresi, 213. ayet
    [7] - Maide suresi, 83. ayet
    [8] - Maide suresi, 84. ayet
    [9] - Yunus suresi, 35. ayet
    [10] - Enbiya suresi, 55. ayet
    [11] - Araf suresi, 179. ayet

    [12] - Enfal suresi, 55. ayet
    [13] - Enfal suresi, 22. ayet
    [14] - Furkan suresi, 44. ayet
    [15] - Rahman suresi, 60. ayet
    [16] - Zuhruf suresi, 9,10,11,12,13 ve 14. ayetler
    [17] - A’raf suresi, 96. ayet
    [18] - Nur suresi, 2. ayet
    [19] - Enfal suresi, 46. ayet
    [20] - Sebe suresi, 15, 16 ve 17. ayetler
    [21] - Mülk suresi, 16 ve 17. ayetler
    [22] - Ahzab suresi, 9. ayetler
    [23] - Enfal suresi, 53. ayet
    [24] - Yunus suresi, 106 ve 107. ayetler
    [25] - Þuara suresi, 78, 79, 80, 81 ve 82. ayetler
    [26] - Rad suresi, 28. ayet
    [size=18pt]صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ[/size]bakara 18<br /><br />Saðýrdýrlar dilsizdirler kördürler artýk onlarýn dönüþü yoktur

  3. #3
    Hiç bulut_bey79 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2012
    Yer
    istanbul
    Mesajlar
    1.187
    ALLAH cc razý olsun / Teþekkürler
    54
    71 Konusuna 82 Teþekkür Almýþ
    Tecrübe Puaný
    19

    Standart Allahü teâlânýn sýfatlarý

    Allahü teâlânýn sýfatlarý

    Sual: Allah’ýn sýfatlarý hangileridir?
    CEVAP
    Allahü teâlânýn Sýfat-ý zatiyye’si altýdýr:

    1- Vücûd: Allahü teâlâ vardýr. Varlýðý ezelidir. Vacib-ül vücûddür, yani varlýðý lazýmdýr.

    2-
    Kýdem: Allahü teâlânýn varlýðýnýn evveli, baþlangýcý yoktur.

    3-
    Bekâ: Allahü teâlânýn varlýðýnýn âhiri, sonu yoktur. Hiç yok olmaz. Ortaðý olmak muhal olduðu gibi, zat ve sýfatlarý için de yokluk muhaldir.

    4- Vahdaniyyet:
    Allahü teâlânýn zatýnda, sýfatlarýnda ve iþlerinde ortaðý, benzeri yoktur.

    5-
    Muhalefetün-lilhavadis: Allahü teâlâ, zatýnda ve sýfatlarýnda hiçbir mahlûkun zat ve sýfatlarýna benzemez.

    6-
    Kýyâm bi-nefsihi: Allahü teâlâ zatý ile kâimdir. Mekana muhtaç deðildir. Madde ve mekan yok iken O var idi. Zira her ihtiyaçtan münezzehtir. Bu kâinatý yokluktan varlýða getirmeden önce, zatý nasýl idi ise, sonsuz olarak, hep öyledir.

    Allahü teâlânýn Sýfat-ý sübûtiyye’si sekizdir.

    1-
    Hayat: Allahü teâlâ diridir. Hayatý, mahlûklarýn hayatýna benzemeyip, zatýna layýk ve mahsus olan hayat, ezeli ve ebedidir.

    2-
    Ýlm: Allahü teâlâ her þeyi bilir. Bilmesi mahlûkatýn bilmesi gibi deðildir. Karanlýk gecede, karýncanýn, kara taþ üzerinde yürüdüðünü görür ve bilir. Ýnsanlarýn kalbinden geçen düþüncelerini, niyetlerini bilir. Bilmesinde deðiþiklik olmaz. Ezeli ve ebedidir.

    3-
    Sem’: Allahü teâlâ iþitir. Vasýtasýz, cihetsiz iþitir. Ýþitmesi, kullarýn iþitmesine benzemez. Bu sýfatý da, her sýfatý gibi ezeli ve ebedidir.

    4-
    Basar: Allahü teâlâ görür. Âletsiz ve þartsýz görür. Görmesi göz ile deðildir.

    5-
    Ýrade: Allahü teâlânýn dilemesi vardýr. Dilediðini yaratýr. Her þey Onun dilemesi ile var olur. Ýradesine engel olacak hiçbir kuvvet yoktur.

    6-
    Kudret: Allahü teâlâ, her þeye gücü yeticidir. Hiçbir þey Ona güç gelmez.

    7-
    Kelam: Allahü teâlâ söyleyicidir. Söylemesi alet, harfler, sesler ve dil ile deðildir.

    8-
    Tekvîn: Allahü teâlâ yaratýcýdýr. Ondan baþka yaratýcý yoktur. Her þeyi O yaratýr. Allahü teâlâdan baþkasý için yaratýcý dememelidir.

    Allahü teâlânýn sýfat-ý sübûtiyyesi de, sýfat-ý zatiyyesi gibi kadimdir. Bu sýfatlarý da, zatýndan ayrýlmazlar. Yani sýfatlarý zatýnýn, kendinin ayný da deðildirler, gayrý da deðildirler.

    Allahü teâlânýn sýfatlarýnýn hakikatlerini anlamak da muhaldir. Hiçbir kimse ve hiçbir þey Allahü teâlânýn sýfatlarýna ortak ve benzer olamaz.
    http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=3860


Benzer Konular

  1. Allah'ý tanýmak ilk görevindir
    By AskSairi in forum Mikdat Bal
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 30-10-11, 18:58
  2. Kur’an’dan Önceki Kitaplarda Hz. Peygamber’in ve Ashab’ýn Zikredilmesi
    By Tertip in forum Peygamber efendimiz Hz muhammed (sav)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28-06-11, 15:04
  3. Allah'ý tanýmak ilk görevindir
    By AskSairi in forum Rabbimizi tanýyalým ( Esma ül Hüsna )
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 17-12-10, 16:29
  4. Allah’ýn Varlýðý
    By AskSairi in forum Rabbimizi tanýyalým ( Esma ül Hüsna )
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 26-11-10, 21:35
  5. Seven ve Sevindiren Sensin Allah’ým!
    By Ebrâr in forum Kurandan ve Gönülden dualar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13-11-09, 23:18

Members who have read this thread: 0

There are no members to list at the moment.

Bu Konudaki Etiketler

Bookmarks

Bookmarks

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •